Bir yükseköğrenim kurumunu başarılı bir dereceyle tamamlayabilir, aldığınız eğitim alanında çok iyi bir bilgi birikimine sahip olabilirsiniz. Ancak eğer yabancı diliniz yeterince iyi değilse, iş bulma şansınız çok düşüktür. Buna ek olarak, aldığınız eğitim ile ilgili kaynakların çoğunun yabancı dilde yazılmış olması ve çeviri eserlerin yetersizliği, mesleki gelişimde sizi birkaç adım geriye sürükleyecektir. Gelişmeleri takip edebilmek ve güncel bilgiye ilk elden ulaşmak için, yabancı dil bilmenin gerekliliği her geçen gün artmaktadır.
Dil, bir iletişim aracıdır. Bir toplumda yaşayan bireyler, birbirleriyle aynı dili konuşarak iletişim kurarlar. Bugün hızla gelişen ve değişen dünyamızda diğer uluslarla da iletişim sağlamak zorundayız. Başka bir deyişle, diğer ülkelerle her alanda bilgi alışverişi yapabilmek, ekonomik ilişkilerimizi yürütebilmek ve kendi düşüncelerimizi ifade edebilmek için, ana dilimizden başka en az bir yabancı dil bilmek zorundayız.
Günümüzde ekonomik ve teknolojik gelişmeler sonucunda, İngilizce neredeyse tüm ülkelerde kullanılan “dünya dili” hâline gelmiştir. Bu nedenle ülkemizde de yabancı dil öğretimi daha çok İngilizce üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu, üzerinde uzun yıllardan beri titizlikle durulan bir konudur.
Küreselleşmenin gereği olarak çağı yakalamak, çağdaş olabilmek, diğer ülkelerle teknolojik, ekonomik ve kültürel açıdan iletişim sağlayabilmek için İngilizce öğretiminin, iyi eğitilmiş ve alanında yeterli bilgisi olan öğretmenlerce yürütülmesi gerekmektedir.
İçinde bulunduğumuz çağ, “bilgi” çağıdır. Bireyler ve toplumlar, bilgiye ulaşmak için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Küreselleşme anlamında giderek “küçülen” dünyamızda, farklı toplumlar arasında “iletişim” çok önemlidir. Günümüzde iletişim hem görsel ve yazılı basın hem de bilgisayarlar yardımıyla gerçekleştirilmektedir. Bu küresel iletişimin ortak dili İngilizcedir. İletişim kanallarının hızla artması ülkemizde de iş adamları, parlamenterler, yöneticiler gibi her kesimde çalışan kişilerin yabancı dil öğrenmeyi, özellikle İngilizce öğrenmeyi talep etmesine neden olmaktadır.
Bir yabancı dili bilmek, bireyin o dildeki sözcükleri ve dil bilgisi yapılarını bilmesinin yanı sıra, bu sözcük ve yapılardan yararlanarak o dili konuşan kişilerle sözlü ya da yazılı iletişim kurabilmesidir. Başka bir deyişle, bir dili bilmek yalnızca o dil hakkında gerekli olan dil bilgisi kurallarını bilmek, yani “dil bilgisel yeti”ye sahip olmak değildir. Aynı zamanda hangi ortamlarda hangi yapı ve sözcüklerin kullanılacağını bilmek demek olan, “iletişimsel yeti”ye sahip olmak gerekmektedir. Bunu kazanabilmek için de o dilin kültürü ve edebiyatı hakkında bilgi sahibi olmak gerekmektedir.
Dil öğrenmenin en iyi yolu, bol miktarda pratik yapmaktan geçer. Turistik yerlerde yaşayanların, hatta küçük yaşlardaki çocukların çok iyi yabancı dil konuşabilmelerinin nedeni, yurt dışında yaşıyor ve yurt dışında dil eğitimi alıyor olmaları değildir. İşin püf noktası; onların, yabancı turistlerle çok fazla pratik yapma imkânına sahip oluşlarıdır. Kendinize her zaman bu şekilde pratik yapacak bir ortam yaratamıyor olabilirsiniz. O zaman yurt dışına çıkmayı düşünebilirsiniz; ancak yurt dışına çıkarken zihninizi ve düşüncelerinizi kendi ülkenizde bırakmalısınız. Ancak ana dilinizi de yurt dışına çıkarır, orada yabancılarla beraber olup bol bol pratik yapmak yerine hemşehrilerinizle zaman geçirirseniz, paranızı çarçur etmiş olursunuz.
Dil eğitiminde, dilin başlangıç kısmını öğrenmek çok kolaydır, seviye ilerledikçe öğrenme süresi de buna paralel olarak uzamaktadır. Yani başlangıçta hızla yükselen öğrenme çizginiz, seviyeniz yükseldikçe yavaşlamaya başlayacaktır.
İngilizceyi hiç bilmeyen bir kişi, seviyesini orta düzeye getirmek için ortalama altı aya ihtiyaç duyar; ancak İngilizceyi orta düzeyde bilen birinin, seviyesini iyi düzeye getirmesi 8-9 ay gibi bir zaman alır. İnanmak istemeseniz de kendinizi bu gerçeğe hazırlamalısınız.
Gözden kaçırılmaması gereken önemli bir nokta da ne kadar yoğun bir dil eğitimi alırsanız alın bunun, öğrenme sürenizi etkilemeyeceğidir. İngiliz dil okullarında yapılan eğitim deneyleri, öğrencinin günde en fazla 3-4 saat ders almasını uygun görür. Günde 3-4 saatten daha uzun süreli eğitimlerde, dikkat dağılması nedeniyle öğrencinin başarısı büyük oranda düşmektedir. Bu nedenle tercihinizi yurt dışına gitmekten yana kullanırsanız, saatlerce süren dil eğitimi almak yerine, günlük yaşamın içine katılıp konuşma fırsatı bulacağınız ortamlarda bulunun. Alışveriş yapın, sohbet edeceğiniz arkadaşlar edinin, konuşacak ve dinleyecek birilerini arayın durmadan.
Her zaman aklınızı kullanın. Genç bir birey olarak kısa zamanda çok şeyler başarmanız gerektiğini unutmayın. Zamanınızı her zaman en verimli şekilde değerlendirin, amacınızı duygularınıza feda etmeyin.
Dil öğrenmek, onu konuşabilmek ve akıcılık düzeyine gelmek, öğrenim sürecinde tek bir yetiyi oluşturan mekanizmaların birleşimidir. Bütün insanlar bir dil bilmeden doğar ve ana dilini öğrenirken, öncesindeki bir dil söz konusu değildir. Sonuç olarak ana dil de bir dildir ve yukarıdaki mekanizmaların ürünüdür. Biz, ana dilimizde zamanla öyle ustalaşırız ki bizim için bir dil olmaktan öteye geçer. Sanki elimiz ve parmaklarımız gibi, kontrol ettiğimiz bir uzuv olarak otomatik çalışır. Kelime hazinemize ve diksiyonumuza göre kimileri tarafından daha ayrıntılı ve daha iyi kontrol edilir. Ama sonuç olarak bir dildir ve bu mekanizma herkeste eşit çalışır.
Adem Özbay